bugün

entry'ler (186)

sessizliğe yanmak

aynı masada oturmuyoruz.
karşılıklıyız ama. karşı karşıya. susuyoruz.

geç kaldık,yanlış zaman. hep olduğu gibi.güzel şeyler yanlış zamanları seçiyor. belki de zamanın yanlışlığı güzel yapıyordur kimbilir. "imkansızlık" mı aramızda duran şey. hayır olmamalı. netice de çok bilinen o gerçek "imkansız reddedilen olabilirliktir" red mi ediyoruz. birbizimize yaklaşmaktan korkuyoruz evet.

bir kaç cümleye zorluyoruz. havadan sudan şeylerden bahsediyoruz. soru işaretleri görüyorum gözlerinde. sadece gözlerinde değil ellerinde de var. nerede durması gerektiğini bilmiyor ellerin. sigaranı tutuşundan belli. üst üste yakıyoruz.

yine sessizlik.
sonra aynı yöne yürümeye başlıyoruz."bu sessizliği yazmalısın" diyorsun bana. geçiştiriyorum. hep olduğu gibi. sana karşı silah olarak kullandığım iki kelimem var; biri saçmalama,diğeri komiksin. ikisine de kızıyorsun. kızma ama diyorum,susuyorsun.

en çok ben susuyorum.söyleyemediğim ne çok cümle duruyor aramızda. kördüğüm demiştim sana. evet bahsettiğim o kördüğüm şimdi benim kucağımda. itiraf edeyim onu seviyorum,o sensin itiraf ediyorum. ama bu kadarına yetiyor sesim.

öyle çok sebebim var ki sana git kendime kal demek için.

cengiz özkan

sesi bıçak gibi keskin, nasıl yaşar söylerken nasıl sakin hüzünlü ve bir o kadar güzel...

experimental

garip bi adam, içinde bi yerlerde küçük bi çocuk olmalı,saklanmayı seviyor,biraz yorgun biraz aşık... derdine kederine sarılmayı biliyor. şimdilerde neden evlenmedim bloguyla ünlü olma yolunda, hiç istemiyor gibi ama. garip işte. sağlam yazar,uzun yazar ama hep bi cümlesi eksik... saklanmayı seviyor dedim ya, saklanırken elinde silah gibi tuttuğu bi cümle var, hiç paylaşmadı, hiç paylaşmayacak... ve biz onu okuyan topluluk, hep o cümle için, belki bi gün söyler diye, bekleyip duracağız. okunmaya değer. adam sağlam acı çekiyor e sağlam da yazıyor, daha ne olsun.

kürt vs ermeni

insandırlar efendim. şuraya kendileriyle ilgili acımasızca yorum yapanlardan daha fazla hemde. ne zalimsiniz arkadaş, altı boş genelleme sohbetlerine meze yaptığınız, acımasızca yok olsunlar istediğiniz, faşizan ve ırkçı tutumunuza kurban ettiğiniz, kendilerinden bahsederken ermeni ve kürt kelimelerini küfür gibi kullandığınız o ötekiler evet onlar sizden çok daha fazla insandırlar.

vatanını, bayrağını yaşadığı toprağı sevenleri de var, tıpki tüm tüklerin ırkçı olmadığı gibi. evet bu dünyada bu ülkede varlar. aynı topraklarda yan yana yaşamak zorundasınız ve evet siz böyle devam ettikçe onlarda sizin yok olmanızı istiyor, yok olun çünkü insan olarak yaratılan varlıkların sonradan hayvanlaşması bu dünyanın kaldırabileceği bir durum değil.

sözlük yazarlarının son zamanlarda fark ettikleri

teoriyle pratik asla birbirine uymaz.

bekarlık sultanlıktır

öyledir. bazı sultanlar yalnız ölür.

sözlük yazarlarının favori kitap karakterleri

Ahmet altan en uzun gece- yelda.

kalbe kapıcı

mevsim geçişlerinin sıkıntısını yaşadığımız günlerden biriydi. hani ne giyinmek gerektiğine bir türlü karar verilemeyen, kalın giyinince havanın sıcak, ince giyinince soğuk olduğu günler vardır ya, işte onlardan biriydi. bankada sıra bekliyorduk ikimizde. uzun uzun baktığını fark ettim. kısa kısa baktım. yıllar öncesinin, çocukluğumun tanıdık yüzlerinden biriydi. hiç konuşmadığım, ama varlığından haberdar olduğum bir adam işte. o gün ayaküstü bir kaç cümlelik kısa sohbet, ardından bir kaç ayaküstü kısa sohbet daha...

sonrası bir miktar klasik hikaye. sosyal ağlar üzerinden asosyal iletişim... derken gerçek bir sosyal sorumluluk projesi için yan yana durduk. tesadüf dedik adına ama ikimizde öyle olmadığından emindik.

aradan geçen kısa zaman,murathan munganın dediği gibi "gündeliğin başıboş ayrıntılarında, hayatımdaki herhangi biri" sanıyordum onu... aradan geçen bir tarafı kısa,diğer tarafı uzun bir miktar zaman...

bir gün herhangi bir yerde hiç aklımda yokken, ama gerçekten hafızamla barışıkken, 17 yaş sendromlu,yarısı gerçek,yarısı şeffaf,ironik bir cümle; "hani hayat sürprizlerle doluydu?"

ona o gün bir kaç cümleyle bize sürprizler hep güzel olur dediler,buna inanmak ilk yenilgilerimizdendi dedim.cümlenin gerçekliğinden rahatsız olduğunu söyleyen mesajına girdiğin yanlış yoldan dönmek için aynı yolu bir süre daha kullanmalısın,korkma dedim.

o hiç korkmadı.sonrasında binlerce cümle kurdum ona. hiç birine değil ama bu cümleye çok inandı.

hergün yürüdüğüm yolu,hergün gördüğüm insanları,odamı,evimi,işimi,yaşadığım kenti,hayatımı değiştirmeme sadece birkaç gün varken,"keşke seni burada tutabilecek bir sebebim olsaydı" dedi.

sebep yarat dedim.şimdi kalamam belki,ama dönerim mutlaka dedim. zor dedi. sana inanmak istiyorum ve ne söylersen ona inanırım zor deme dedim. zor dedi.

az zaman,çok cümle...

-geçmişe dokunmasak
-neden?
-böylesi daha iyi
-peki.ya gelecek?
-hiç bilmiyorum?
-ne istiyorsun?
-bilmem.
-bildiğin zaman konuşalım
-hayır şimdi
-şimdi ne?
-gitmeseydin...
-kal demedin...
-diyemedim...
-deseydin...
-kalsaydın...
-kalamazdım...
-diyemezdim...
-...
-...

birbirine bağımlı,sonu kısır döngü,çözümsüz,cümleler... sığınacak yer arıyordu ama sığınmaya niyeti yoktu. biri onu çok sevsin,severek iyileştirsin istiyordu, iyileşmeye niyeti yoktu. kırılgan,sakin,ama öfkeliydi. erteliyordu,geçmişi kanarken,yarasına bakamazken,dokunmadan sev diyordu.
zor diyordu,
inanmıyordu...

"hayatıma giren herkes ölüyor,sen ölme dedi"
"bana yaşamam için izin ver o zaman dedim"

vermedi.kalbinde bir evim olduğunu söylemişti.sevgilim misin bilmiyorum ama sevdiğimsin demişti. geçmişine bu kadar dokunamazken,geleceğinden konuşamazken... kalbindeki yerim,kapının önüydü...

orada öylece beklememi istiyordu.ihtiyacı olursa kapıyı açacaktı ama asla içeri almayacaktı.
..............................................

bir gece yarısı pencereden dışarı bakarken,camlarından yoldan geçenlerin sadece ayaklarının göründüğü kapıcı dairelerine takıldı gözüm. onlar öyle en dipte,en aşağıda,en karanlıkta... ayakaltında olmasınlar istiyoruz,gözümüze görünmesinler. ihtiyacımız olunca açalım kapıyı ama asla içeri almayalım onları...

o gece yarısı kapıcı dairelerinin yapımı yasaklansın istedim.en aşağıda,en karanlıkta yaşamasın o insanlar.

...............................................
geçmişe dokunmayalım derken,bana yaptığını yaptığı o insanları hatırlamak istemediğini çok sonradan anladım. kalbinin kapıcı dairesi oldukça kalabalık olmalıydı.
ve kesinlikle kapıcı dairelerinin yapımı yasaklanmalıydı...

kebap denince akla ilk gelenler

ibrahim tatlıses.

dünyanın sonunu getirecek haller

insanların egolarına yenik düşmesi.

yapılmış en aptalca dalgınlık

çantadan cüzdan yerine ped çıkarmış olmak.

yeni yıl

ertesi sabah yeni bir dünyaya uyamakcakmışız gibi,oysa dünden kalanla devam edecek hayat. yeni yıl falan hikaye.

çember

"çaresi yok kardeşim
her akşam böyle içip kederlenip,mutsuz olacaksın"

tesellinin sıkıcı modundan sıkılanlar için,neticeyi söyleyen cümleleriyle bir ömür şarkısıdır çember.

kendi içindeyken,kafan dışındaysa, mesela o algıda seçicilik çizgisini çoktan geçmişsen,aşkın ılık çikolata kıvamı eriyip buhar olmuşsa,o buharlar gözlerinde yaş,içinde keder yapmışsa dinlenir bu şarkı.

içmeden şarhoş olmak diye birşey ver evet,sebebe lüzum yokken meyhane masalarında kahrolmak var.

sana yalanlar söyleyen birine sonuna kadar inanmak isteyip,gözünü karartıp onunla dünyanın bi ucuna gitmek var. hayatta ne çok şey var. bazıları gider en umutsuz hayallerin ucundan tutar. hayal umutsuz olur mu? olur. bazıları acı sever. acıların acımayan bir yüzü olmalı elbette. bedel ödemek lazım öyleyse. ama kime? neye?

insan kaçabilme ihtimali olan şehirler seçiyor hep. işte o ihtimalle temellenen çemberin dışındakini içindekini eşitleyip bir orantı kurulmaz mı?

bir aşkı mı paylaşmak daha zordur bir hayatı mı?
çok soru işaretli bir dünyada soruya cevap veremeyen ama işte neticeyi belirten güzel şarkılardan biridir çember.

tüm sorulara tek bir cevap verir ki bunun başka bir adı olmalı cevap değil neticeyle alakalı bir durum oda şu ki; "çaresi yok kardeşim"

dublörün dilemması

beni benden alan o muhteşem başucu kitabı,on yıl sonrada tekrar okurum diye düşünüyorum. "samuraylar kabus görmez ve her budist bir faşiste tapar" cümleleri ile kalbimi fetetti.

adından dolayı bir erkekten nefret etmek

önyargı duvarlarına çarptığının resmidir.

yalnızlığa alışmış birinin hayatına girmek

teşebbüs safhasında kalır,hepsi bu. neticede o seçimini yapmıştır.

tedirgin

"benim sonum dünden belli"

cümle olarak zaten bıçak kadar keskinken,müziğiyle birlikte parça parça eder.yükü fazla gelir bu şarkının. ama bi ölçüsü yok öyle değil mi? ne kadar yükü kaldırabilceğeni kendisi bile bilemezken insanın,tekrar tekrar dinler bu şarkıyı.

ama hep aynı yerden kanatır; "benim sonum dünden belli..."

seksenler

son zamanların en temiz dizisi.

sözlük yazarlarının itirafları

her on kişiden beşinin hayatının belirli bir döneminde yaşadığı ve anlayamadığımı iddia ettiğim "tükenmişlik sendromu" yaşıyorum.

yaşanılanlardan öğrenilenler

içinden gelen sesi dinle ve ona güven.